Dikkat Çekenler
Kutadgu Bilig’in Türk Kültür Hayatına Katkıları
Kutadgu Bilig, on birinci asırda Yusuf Has Hacib tarafından yazılarak Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Karahan’a sunulmuş olan değerli bir kitaptır. Kitabın adı tahlil edilecek olursa, okunduğu takdirde insanın dünyada ve ahrette mutluluğa ulaşacağına ilişkin vaatler ihtiva ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi ‘kut’ sözcüğü mutluluk, nimet, ikbal, devlet, esenlik, ihsan, gönenç gibi anlamlara gelir. ‘Bilig’ ise bilgi demektir ...
Hacı Ömer Özden 7 Şubat 2020Franz Kafka’nın Hikâyelerinde Kadın Kimliği
Edebiyatta kadının bir özne olabilmesi ve görünebilmesi modernizmin henüz konuşulduğu dönemde pek de mümkün değildi. Bir nesne, ya da tasvirlerin dekoru için süs olabilirdi. Kadının kamusal alanda yıllar geçtikçe daha fazla yer almaya başlaması modernizmin etkisiyle hızlanmış, günümüzdeki hâlini almıştır. Feminist eleştiri kuramının 1960’larla birlikte Fransa, İngiltere ve Amerika’da ortaya çıkışı çok önemli dönüm noktalarındandır ...
Eyüp Tekin 21 Aralık 2019Safiye Erol'a Dair
Sosyal bir hayatı seven Safiye Erol bir ara CHP meclisi azalığı da yapar. 1961-1964 yılları arasında ise Üsküdar İmar ve Kültür Derneği’nde çalışır. Türkiye Kadınlar Dayanışma Birliği mensubu olarak Milletlerarası Kadınlar Konseyi’ne üye olur ve 1960 yılında Ankara’da yapılan toplantıya Türkiye temsilcisi olarak iştirak eder. Bu arada başta Bursa ve Edirne olmak üzere çeşitli şehirlere ...
Mehmet Nuri Yardım 7 Mart 2019Türk Düşünce Dünyasında Bir Basamak: Hilmi Ziya Ülken
Aydın bir ailenin çocuğu olan ve bu şekilde yetiştirilmeye çalışılan Hilmi Ziya Ülken 3 Ekim 1901 yılında İstanbul’da doğar ve sırasıyla Tefeyyüz Mektebi ve İstanbul Sultanisi’nde okuduktan sonra 1918 yılında girdiği Mülkiye Mektebi’nden 1921 yılında yüksek bir derece ile mezun olur. Aynı yılın sonbaharında, girdiği sınavı kazanarak, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Beşeri Coğrafya Kürsüsü asistanlığına ...
İlker Aslan 13 Haziran 2019Franz Kafka’nın Hayatı
Çek-Yahudisi taşra emekçi sınıfına mensup Hermann Kafka ve Alman- Yahudi asıllı okumuş kentsoylu bir ailenin kızı Julie Löwy’nin -3 Temmuz 1883 yılında Prag’da dünyaya gelmiş ve 3 Haziran 1924’te yine Prag’da dünyaya gözlerini yummuş- çocuğuydu Kafka. Yani Kafka Çek asıllı Almanca konuşan bir Yahudi’ydi. Yaşamı boyunca doğduğu yerden pek nadir ayrılmış ve bu ayrılıklar kısa ...
Hatice Zişan Bayındır 21 Aralık 2019
Köktür Gelenek, Sudur, Topraktır…
I. Tarihin tecrübeye dayalı bir birikimi olarak gelenek, her zaman için tanıdık bir hayatın içerisinde varlığını sürdürür. Bu nedenledir ki güçlü bir geleneği olan toplumların varlık ve hikmet düşüncesi de böylesine tanıdık bir hayatın bilgisi üzerinde kurulur. Bundan dolayı da her daim göğererek yeni yeni filizler veren bir köklü ağacın duruşu gibi, geçmişin şimdiyle buluştuğu daha güvenilir bir zamanda yaşarlar sağlam bir geleneği olan toplumlar. Ve böylesi bir zaman üzere kaim olan toplumlar bilirler ki, kaderden emin olanlar kederden de emin olurlar. Koskoca bir emniyet duygusunun beşiğidir böylesi bir zamanı yaşamak. Zira, geçmiş kimi modern ya da postmodern yakıştırmaların [...]
Kutadgu Bilig’in Türk Kültür Hayatına Katkıları
Kutadgu Bilig, on birinci asırda Yusuf Has Hacib tarafından yazılarak Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Karahan’a sunulmuş olan değerli bir kitaptır. Kitabın adı tahlil edilecek olursa, okunduğu takdirde insanın dünyada ve ahrette mutluluğa ulaşacağına ilişkin vaatler ihtiva ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi ‘kut’ sözcüğü mutluluk, nimet, ikbal, devlet, esenlik, ihsan, gönenç gibi anlamlara gelir. ‘Bilig’ ise bilgi demektir. Kut kelimesine isimden fiil yapma eki olan - ad ve sıfat fiil eki - gu birleştirildiği zaman, gelecekte mutluluk, ikbal, nimet esenlik, devlet verecek olan bilgi anlamını taşıyan bir kavram grubu ortaya çıkmaktadır. Kut kelimesi, geçmişten bugüne çok kullandığımız terimler arasında yer alır. Bayram [...]
Kutadgu Bilig, Bilgi, Dil ve Medeniyet Üzerine (1)
Kendi yapısını kuran bir metin olarak Kutadgu Bilig Yusuf Has Hacib’in mesnevisi niteliğindeki 6645 beyitten müteşekkil, aruz ile yazılmış ve genel olarak ‘Failün, failün, failün fail…’ kalıbıyla terkip edilen ve dahası geleneksel edebiyat teorisi içinde ‘Türk vezni’ olarak bilinen 6+5 ya da 4+4+3 duraklı bu tertibiyle bile Türk dilinin şiire hem de üst bir üslup yoluyla taşınması gibi bir büyük misyonu da yerine getiren Kutadgu Bilig, her şeyden önce kendi zamanında, kendi zamanı için, yerini yurdunu belirlemiş bir dünya görüşünü, bir medeniyet algısını Türkçe dillendiren bir tarifin kitabıdır. Bu bakımdan Kutadgu Bilig, ufkuna almış olduğu medeniyet bağlamında zamanın gerçeğini en [...]
Kutatgu Bilig Kur’an, Sünnet ve Tasavvuf İlişkisi
Kutadgu Bilig’de genel anlatıma esas kurguya yerleştirilen olaylar, sarayda ve genel olarak yöneticiler arasında geçmekle beraber dönemin insanına özellikle de gençlere bir tür hayat felsefesi dersi vermek için kaleme alınmıştır denilse yeridir. O kadar ki, alt başlıklar altında bir yandan; doğruluk, mutluluk, akıl ve kanaat kavramların öne çıkarılırken diğer yandan dört ayrı kişilik etrafında dört ayrı konunun ele alınıyor oluşu eserde hem bu dünyada hem öte dünyada kut ve mutluluğa ulaşmanın yollarının anlatılıyor oluşu, bu meyanda verilen öğütler ve bu öğütlerin her birinin Kur’an’ı Kerîm’den ve Sünnet’ten süzülen damlalar şeklindeki epigraflarla verilmesinden de kolayca anlaşılmaktadır. Sözgelimi; bu öğütlerden birkaçına yakından [...]
Kutadgu Bilig ve Zamanı
Kadim bir bilgi olarak işitegeldiğimiz ‘Hanif Dini’, ‘Haniflerin Dini’ ibaresinden yola çıkacak olursak, tarihin her döneminde ‘iyi’ olana denk düşen bir bilginin adıdır Kutadgu Bilig. Bu anlamda kutlu olanın bilgisi, bilinmesi dolayısıyla insanı da kutlu kılarak ‘Eşref-i Mahluk’ eyleyen bir yüce bilgiye ulaşmanın bilgisidir diyebiliriz Kutadgu Bilig’e… Dünyada yazılan kitapların üstünde Karahanlı Yusuf Has Hacib’in, Anadolu’da Karahanlılar döneminde, başlangıç olarak döneme ışık tutacak bir kitap biçiminde tasarlamış olsa da; özündeki ilahi bilgi dolayısıyla ‘müteal/aşkın’ bir yer edinerek yüzyıllar boyunca devredegelen, Kutadgu Bilig; tıpkı Edip Ahmet Yükneki’nin ‘Atabetü’l Hakayık’ ı ve hatta Yunus Emre’nin ‘Risaletü’n Nushiyye’si gibi şu dünyaya inen kitaplar hariç, diğer [...]
Tefekkür
Unutulduğunu unutan adam, öfkesini sınayanlardan uzak durmak adına yürümek için yola düştüğünde söze " Güne akşamdan kalan hayıflanmaları silkeleyerek başlamalıyım" diye girdi. Sesinin şiddetini kendi duyacağı düzeye çekerek, “İnsanın işlemediği günahlarına hayıflanması nasıl bir dilemmadır? İçinde yaşadığı çevrenin, canını acıtan, şirazesinden çıkarıp, yapraklarını savurarak dönenip dibe vurduran öfkenin üfunetine kapılmak dedikleri böyle bir şey olsa gerek” cümlesi döküldü dudaklarından. Kimsenin bu haline tanık olmadığı ve bellek makarasını hayli geriye doğru sardığı günlerde gözlerinin önüne bazı tablolar geliyordu. Hani haksızlığa uğrayan birinin yüzünün bir anlık ifadesinde beden dilinin gören göz, duyan kulak için bir ömrü özetlediği kareler gibi. Kendisini istismar eden, [...]
Kafka’nın Kenan’ı: Kalemin Yazdığı
İnsan yaşamının ve doğal olanın sanat yapıtının kurgusal gerçeğine dönüştüğü karmaşık anlatısında insana, en ince ayrıntısına kadar ışıklandırılmış fakat içinde yer aldıkları bağlamı karanlıkta bırakan bir dizi resim sunar, F.Kafka. Bu haliyle de sanki yaşadığı dünya ile kurgusal evreni arasında bir köprü kurmak ve okuru da o köprüden geçirmek istermiş gibi yazar. Belki de bu yüzden Kafka’nın yapıtını ne sadece bir roman ne sadece bir destan ne de eğretilemelerle dolu soyut bir çabanın ürünü olarak değerlendirmek pek kolaydır. Zira o bu yazıyla herkesin nasıl olup da hissedemediği bir gerçeği görerek yazmış, bunu açık etmek için de ‘…çünkü sana yoksunu olduğun [...]
Hayatta Kalma İçgüdüsünün Gücü
“Oldukça istikrarlı bir toplumun üstünlüğüne meydan okumak istesen ve bunun için gerekli silahlara sahip olsan, ne yapardın? Muhtemelen sana da pahalıya patlayacak ve kesinlikle çok yıkıcı olacak bir yöntem seçerek, o toplumun şartlarına uygun bir şekilde mi meydan okurdun? Yoksa eğer zaman da çok önemli değilse, daha incelikli bir taktik mi tercih ederdin? Yani mesela, bir şekilde topluma bir beşinci kol sokup içeriden saldırmaya çalışmaz mıydın?” Triiffidlerin Günü ve Krizalitler’in yazarı John Wyndham’ın Midwich’in Guguk Kuşları geçtiğimiz aylarda Deli Dolu Kitap tarafından yayımlandı. Aslında Midwich’in Guguk Kuşları daha önce iki kere beyazperdeye uyarlanan kült bir eser. Oldukça ilginç bir kurgusu [...]
Franz Kafka’nın Hayatı
Çek-Yahudisi taşra emekçi sınıfına mensup Hermann Kafka ve Alman- Yahudi asıllı okumuş kentsoylu bir ailenin kızı Julie Löwy’nin -3 Temmuz 1883 yılında Prag’da dünyaya gelmiş ve 3 Haziran 1924’te yine Prag’da dünyaya gözlerini yummuş- çocuğuydu Kafka. Yani Kafka Çek asıllı Almanca konuşan bir Yahudi’ydi. Yaşamı boyunca doğduğu yerden pek nadir ayrılmış ve bu ayrılıklar kısa vadeli olmuştu. Bu sebeptendir ki Kafka’nın yolu dönemin önemli yazarları ile kesişmemişti. Hermann Kafka’nın oğlu ile olan ilişkisi iyi değildi. Bunun belki de en önemli nedeni Hermann Kafka’nın yalnızca toplumun takdirini kazanmayı, ulaşılması için çaba göstermeye değer bir amaç olarak bellemişken Kafka’nın bu amaca yönelik [...]
Franz Kafka’nın Hikâyelerinde Kadın Kimliği
Edebiyatta kadının bir özne olabilmesi ve görünebilmesi modernizmin henüz konuşulduğu dönemde pek de mümkün değildi. Bir nesne, ya da tasvirlerin dekoru için süs olabilirdi. Kadının kamusal alanda yıllar geçtikçe daha fazla yer almaya başlaması modernizmin etkisiyle hızlanmış, günümüzdeki hâlini almıştır. Feminist eleştiri kuramının 1960’larla birlikte Fransa, İngiltere ve Amerika’da ortaya çıkışı çok önemli dönüm noktalarındandır. O döneme kadar edebiyat metinlerindeki kadının ataerkil düzenin gölgesinde kaldığı ve hor görüldüğü bir ortamda Feminist kuram oluşmuştur. Kadının modernizmin ilk yıllarındaki varlık kaygısı had safhadadır. Çağımızda en “iyi” medeniyet kabul edilen Avrupa’da yaşanan Fransız İhtilali’ne (1789) rağmen kadınlar köle olmaktan kurtulamamıştı. Ayrıca Fransız medeni [...]
Kafka’nın Mektupları
Kısaca dönüp bir hayat hikâyesini hatırlayacak olursak eğer, 1883-1924 yılları arasında yaşamış Franz Kafka. Almanca konuşan ve yazan Bohemyalı bir Yahudi. Hukuk eğitimi tamamladıktan sonra bir sigorta şirketinde çalıştı. Defalarca nişanlanmasına rağmen hiç evlenmedi. Ailesiyle her daim mesafeli bir ilişkisi vardı. 20’nci yüzyıl edebiyatının en önemli isimleri arasında. Dönüşüm, Şato ve Dava en bilinen ve en önemli eserleri. Kafkaesk kavramı, onun yazınındaki durum, duruş ve oluşları tanımlamak için kullanılır. Gerçeğin barındırdığı mantıkdışılığı gerçeküstü öğelerle açığa çıkarttığı eserleriyle, asosyal kahramanlarıyla yaşadığı dönemin sorunlarını ele alır ve sosyal-bürokratik-ekonomik sistemleri eleştirir. Öykülerinin ve romanlarının yanı sıra, Kafka’nın edebi nitelik de taşıyan mektupları bugüne [...]
Sözün Rafine Hali
Ama bilirsiniz “yokluk” bir mertebedir ki ona ulaşmak her babayiğidin harcı değildir. Mustafa Kutlu, Hayat Güzeldir Mustafa Kutlu’nun Hayat Güzeldir kitabı okura sevincini ve huzurunu bulduran hikâyelerden oluşuyor. Bu hikâyelerin kahramanları yaptıkları iyilikle, âşık olarak ya da bir musibete uğrayarak dönüşüm geçiriyorlar. Yaşadıkları tecrübe, onların dünyevi safralarını atarak kuş gibi hafiflemelerini sağlıyor. Dünyanın ağırlıklarından kurtulmak, arınmak anlamına da geliyor. Çiçek Tefsiri’nin kahramanına hastaneden çıkarken rastlıyoruz. Güneşi gören adam şaşırıyor: “Allah, Allah” dedi içinden “Ben içeri girerken bu güneş neredeydi?” Anlıyoruz ki adam, hastanede her ne yaşadıysa bir farkındalık kazanmıştır. İçeri girerken göremediği güneşi çıkarken fark etmiştir. Onun ne yaşadığını [...]
Savaşın Gerçek Hikâyesi: Kurdun Ağzında
Başlarda savaş karşıtı bir öğretmenin bir süre sonra kendisini savaşta ve üstelik bir ajan olarak bulması nasıl bir şeydir hayal bile edemiyorken yazar bunu yalın ve gerçekçi diliyle, kuvvetli bir biçimde anlatıyor. Francis’in savaşa girmesinde ön ayak olanları, kendince haklı sebeplerini, savaş süresince defalarca kez yakalanmaktan kurtulup, zafere yaklaştıklarını düşündüğü anda hezimete uğramalarını, idam edilmekten nasıl kurtulduklarını anlatıyor Kurdun Ağzında. Hayatımın oldukça uzun sayılabilecek bir döneminde hiç savaş romanı okumadım. Savaşa dair ya da sonrasında kalanlara dair okuduklarım hem insani bir biçimde beni üzüyordu, hem de belki de içimde keşfetmeye çekindiğim bir yerlere dokunuyor olmalıydı demek ki diye düşünüyorum. [...]
Şiirle, Şarkıyla Eşlik: Son Gül İçin Prelüt
“Bir adın özlem, bir adın umut ve illaki çiçekler yüzünün kıyısında. Saçlarında seni sevdikçe çoğalan gül ışığı. Aydınlık sabahlar ve sen: parmak uçlarıma kadar nüfuz eden uzun şiir. Sessizliğin sesi: Klişe. Sensizliğin sesi: Gerçek! Zamanın ırmağında yıkadığım bir avuç taşı göğsümde saklıyorum sana veririm diye. Birinci taş gözlerindir, katliam benim için. İkinci taş sesindir, sarhoşluğuma sebep. Üçüncü taş saçlarındır, dokunmak yasak. Dördüncü taş kalbindeki ‘ben’dir, aramızda sır. Beşinci taş uzaklığındır, kara bir bıçak gibi uzanır aramızda; paslı ağzı kanatır avuçlarımı. Sen bu beş taşı al, kerem et bana, tebessümünü bağışla bir kez olsun. Gözlerinin içi gülsün yeter; gözlerinin içi, gözlerinin [...]
Çağdaş İnsanın Kendinden Kaçışı: Hız ve Unutmak
Sevmek için zaman ayırmak gerekir. Bilmek için zamana ihtiyaç duyarız. Güzelliği ancak zaman ayırarak fark ederiz. Zamanla olgunlaşırız. Lütfen yavaş gidiniz. Kemal Sayar – Yavaşlık Çağdaş insan için hız, çoktan bir alışkanlığa dönüştü. En hızlı telefona sahip olmak, en hızlı arabayı kullanmak istiyoruz. Kaldırımda yavaş yürüyen insanlara, doğal akışında gelişen ilişkilere tahammülümüz kalmadı. Sonraki adımın ne olduğunu bile düşünmeden, sürekli ¨next¨ tuşuna basar gibi yaşıyoruz. Bunu çağın getirdiği bir şey gibi görsek de hız pek masum değil. Hızlı yaşamaya geliştirdiğimiz bu bağlılık, hayattan ve hızla yaptığımız her şeyden aldığımız hazzı da etkiledi. Hayatında her şey yolunda gitse de içimizde [...]
İki Düzlem Bir Şaka
Şaka’da romanın asıl kişisi Ludvik, gençlikten gelen bir heyecan ve toylukla içinde yaşadığı rejimi iğneleyen bir “şaka” yapar. Kendisini özlemediği için sitem ettiği Marketa’ya sinirlenen kahramanımız, kız arkadaşına yolladığı kartpostalın arkasına, “İyimserlik, insanlığın afyonudur! Sağlıklı ruh, hıyarlıktan başka bir şey değil. Yaşasın Troçki!” yazar. Troçki, Stalin yönetimine muhalif düşmüş bir Sovyet önderidir ve o dönemde Komünist bir ülkede Stalin’in karşısına Troçki’yi çıkarmak idam mangasının önüne atılmakla eşdeğerdir. Önce Biraz Tarih Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yenilince, bu imparatorluğun topraklarında Çek ve Slovak uluslarını birleştiren Çekoslovakya devleti kurulduğunda tarihler 1918’i gösteriyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın arifesindeyse Nazi Almanya’sı tarafından işgal edildi. [...]
“Yavaşlık” İçin Yavaş Okuma Temrini
Hedefe bir an önce varmanın makbul olduğu bir çağda oyalanmanın unutulmuş keyiflerinden bahseden bir roman için cuk oturan bir üslup kullanıyor. Bazı okurların severek okudukları kitabı tarif ve taltif etmek için kullandığı bir tabir var: Çok sürükleyiciydi! Ne demek bu? Ne anlamalıyız bu tanımlamadan? Bu iltifat, günümüz okurunun kitapla kurduğu ilişkiye dair ne söylüyor? Ben şunu anlıyorum: Hikâye beni alıp götürsün öyle ki onun ayartısına kapılarak dünyayı unutayım. Okumak da bu değil mi zaten. Katı, nobran, kendini sürekli hatırlatıp duran dünyanın acı gerçekliğini (en azından okuma süresi boyunca) unutmak için okumuyor muyuz? Kundera da öyle diyor Yavaşlık romanında. Hızlandıkça [...]
Yaralı Zaman/ Kanayan Bellek
“Bilmek Vaktidir” Yazıları: 4 Milan Kundera’yı salt romancı olarak anmak doğru değil. Entelektüel kimliği edebiyat düşünürü kıldığı gibi, bir kültür insanıdır o. Bu anlamda roman ve denemelerinden iz sürerek dünyaya, insana, edebiyatın ne olduğuna/olmadığına dair çok şeyi öğrenir, sorgularız. Milan Kundera, tüm anlatılarıyla okurunu görevlendiren bir yazardır. Bir bakıma, hazır okur ister. Yani tembel okurun onun anlatılarıyla pek işi yoktur. Bu yanıyla yazdığı her bir şeyin düşünsel boyutu/anlamı/göndermesi ister istemez okurunu donanımlı bekler. Tüm bunlar onun sıra dışı bir anlatıcı olduğunu göstermez elbette. Ama Kundera, sıradan da değildir. Yani anlatılarını köklendirdiği bir gelenek, alıp taşıdığı bir bakış/görüş, söylem vardır. [...]
Kapalı Kapılar Ardındaki Gizin Tokat Oluşu: “Kanayak”
Öykülerinde yıllardır asla azalmayan aksine daha yüzsüz bir yüzle karşımıza çıkan kadına yönelik duygusal ve fiziksel şiddeti, cinayeti, istismarı merkeze aldığını görüyoruz. Kaç kişi söylerse söylesin hep bir fısıltı halinde insanların arasında dolaşan gerçekler yüzümüzde tokat oluveriyor. Geçtiğimiz aylarda Gamze Arslan’ın ikinci kitabı olarak raflarda yerini alan Kanayak, muhatabını hiç eskimeyen bir yerden sarsıyor. On üç öykünün tamamında ülkemizdeki “kadın olma gerçeğine” dair çarpıcı örnekler sunuyor. Öykülerin isimlerinden başlayarak eserin tamamına hakim sert ve sansürsüz üslup oldukça dikkat çekiyor: Manıklar, Ben Evlat, Kız Evlat, Çarpmanın Sesiyle, Beklemek Çürütür, Hamra Beyoğlu’nun Kıyafetleri, Kız Sen Kilo mu Aldın, O Bir Ağaçtır [...]
Görkemli Bir Restoranın İçinden
Duvarlarında her ne kadar geçen yılların etkisiyle yağlanmış ve sararmış olsa da sanatsal tabloların asılı bulunduğu, geçmişi bulunan bir binada değerli ziyaretçilerin olduğu bir restoranın sıradan olabilecekken ayrıntılarla dolu hikâyesi Garson. Matias Faldbakken’ın yazmış olduğu ve 16 ülkede yayımlanmış olan Garson 240 sayfalık bir roman. Keskin bir gözlem gücü olan bir garsonun bakış açısından, birinci tekil şahıs kullanılarak asırlık bir restoranın ziyaretçilerinin ve çalışanlarının anlatıldığı bir anlatı. Yazar Matias Faldbakken aslında bir sanatçı ve Garson yazarın kendi ismiyle yayımladığı ilk kitabı. Daha önce bir üçleme yazmış olan Faldbakken, Garson’da dikkatleri üstüne çekmiş diyebiliriz. Yazarın anlatıcılığı, detaylara verdiği önem ve [...]
Milli Mücadele Romanlarında “Din Adamları” ve Kuvayı Milliye İle Çatışması Örneği- 1
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa adlı romanı tümüyle böyle bir din adamını ele alır. Yazar onu İstanbullu Hoca’dan (Menfi) Küçük Ağa’ya (Müsbet) dönüşümünü gerek olay örgüsündeki gelişmelerle gerekse ruh âlemindeki dönüşümlerle başarıyla anlatır. Milli Mücadele veya İstiklal Harbi diye adlandırılan dönem; 1919 – 1922 arasını kapsayan ve bir imparatorluk artığının tarihten silinip yerine Cumhuriyet idaresinde yeni bir devletin kurulmasıyla sonlanan savaşarak geçirilen dört yıllık sürenin adıdır. Bu süre kendi içinde ikişer yıllık iki döneme ayrılır. 1919 ile başlayıp 1922 yılına kadar geçen sürede, Mondros Antlaşması, Yunan ordusunun İzmir’e çıkışıyla başlayıp, Sakarya Savaşı ile devam eden ateşler içinde, olayları, isyanları, ölüm [...]
Aktivistin Rehberi: Karanlıktaki Umut
Özellikle ümitsizliğin derinliklerinde yüzüyorsanız, bu kitabın tüm dünyada yapılan eylemlerden bağımsız olarak, sadece kişisel hayatınız için bile size iyi geleceğini garanti ederim. Solnit siyasetten, Amerika tarihinden, büyük güçlerin altında ezilen üçüncü dünya ülkelerinin durumundan bahsetse de kullandığı dil ve bakış açısı insanın ruhuna temas eden iyileştirici bir dokunuşu andırıyor. Kötülüğün yok olmayacağını biliyorum ama insanlar için harekete geçmenin, bir şeyler yapmanın hava gibi, su gibi bir ihtiyaç olduğunu anlıyorum her satırda. Rebecca Solnit ile olan tanışıklığım Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar ile başlar. Bir kadın olarak kendimi sürekli baş etmek durumunda kaldığım, ismini bir türlü koyamadığım, hatta tam aksine inandırılmaya [...]
Değerler Depreminde Bir Denge Ustası: Ursula K. Le Guin
Le Guin, elbette çocuklara aktarılacak mitlerin ne kadar değerli olduğunu bilir. ‘İşletim Kılavuzu’ yazısında kendi kültürlerinin hikâyelerinin çocuklara aslında neyi öğrettiği ve gösterdiğinden bahseder: ‘Her kültür, hikâye yoluyla kendini tanımlar ve çocuklarına insan ve kendi halkının mensubu -Hmong, !Kung, Hopi, Keçuva, Fransız, Kaliforniyalı- olmayı öğretir…’ Dahası, ‘Merkezin nerede olduğunu -evin, yurdun, nerede olduğunu yurdun ne olduğunu- bilmeyen bir çocuk çok kötü durumdadır.’ Benim bu ifadelerden kendi kültürüm adına çıkardığım şu; çocuklarınıza Dede Korkut hikâyelerini okuyun, masal anlatın. Bir ölçüsüzlük tufanına tutulduğumuz, bir değerler depremi yaşadığımız doğrudur. Ama bu yıkımın kaynağını tespit etmeye çalışırken panikle ‘Batı’yı göstererek fazlaca kolaya kaçıyoruz [...]
Uzağa Gitmenin Cazibesine Kapılan Bir Adam
Bu kitabı başarılı kılan unsurlardan biri de yazarın mekânı bir karakter gibi kurguya dâhil etmesi; Thomas’ın gittiği, gördüğü yerler bir tablo gibi gözünüzde canlanıyor ve siz de Thomas’ın yanında önce sakalı uzamış, pespaye bir hâlde, daha sonra kıyafetlerini değiştirmiş tıpkı tek amacı sadece yürümek olan biri gibi ilerliyorsunuz, geçmişi, geride bıraktıklarınızı hiç düşünmeden. “Astrid akşam yemeğini, ne pişireceğini, dışarıda yağmur yağarken sıcak yemek odasında oturacaklarını düşünerek kafasını dağıtmaya çalıştı. Ama birdenbire Thomas’ın akşam yemeği için de, ertesi gün de gelmeyeceğinden emin oldu. Bu duygu soluğunu kesti; kaygı değil, felç eden bir korku duydu, olacakları biliyor gibiydi.” Uzağın Ötesinde, Peter Stamm’in [...]
“Yaniya Efendim, Sizin Anlayacağınız Bütün Çingenelerin Adı Rom’dur.”
Can Yayınları yakın zamanda “Miras” başlığı altında yayımladığı eserlerle bugünün okurlarını unutulmaya yüz tutmuş romanlarla yeniden buluşturmaya başladı. Yakın zamanda yayımlanan Osman Cemal Kaygılı’nın yazdığı “Çingeneler” romanı bu miraslardan birisidir. 1930ların İstanbul’unu, bu dönemde yaşayan Çingenelerin yaşamını konu edinen roman, o dönemin dilini, sosyal dokusunu başarılı bir dille anlatıyor. Fransız İhtilali’nin etkisiyle tüm dünyaya yayılan milliyetçilik, bunun akabinde imparatorlukların dağılması tüm dünyayı yepyeni bir durumla karşı karşıya bıraktı: Azınlıklar. Milliyetçiliğin etkisiyle asimilasyon tehlikesi ile karşı karşıya kalan azınlıklar, mümkün mertebe bulundukları mekânı terk edip, göç etmişlerdir. Bulunduğu yerde kalamayan, gittiği yerde de sıkıntılar çeken azınlıklarla ilgili tüm dünyada olduğu [...]